İNSAN KAYNAKLARI GÜNDEMİ

Anayasa Tartışmaları ve Etik Kodlar

28/11/2015

Yılmaz Pirli*

Bir süredir ülke çapında tartışmalara konu olan anayasa değişikliği çalışmaları sanırım hepimizin dikkatini çekmiştir. Aslına bakılırsa çekmek zorundadır. Çünkü insanın en somut ve gözlemlenebilir davranışı olan “toplumsal”/”sosyal” yanını temellendiren yegâne araçtır anayasalar. Tarihsel açıdan “çağdaş toplumsal yapıların”/”devletlerin” temellerini kuran şekillendiren anayasalar, bu nedenle her birey için çok önemli olmalıdır. Çünkü anayasalar, kendi hak ve sorumluluklarımızı tanımladığı gibi, içinde yaşadığımız toplumla paylaşacağımız alanın sınırlarını da belirlemektedir.

Bir örnekle konunun önemini işaret etmek isterim; Avrupa Birliğinin siyasi hedefi olan ‘ortak anayasa’ çalışmaları Fransız Valery Giscard d’estain önderliğinde 2000lerin başında başlamıştı. İlk aşamada Hollanda ve Fransa’da halkoylamasını geçememesi ve rafa kalkmasıyla “hezimete uğradığı” düşünülen bu anayasa metni, Avrupa’da İncil’den sonra en çok adet kopyası basılıp, bireyler tarafından alınan basılı eser ünvanını elinde bulundurur. Çünkü tüm Avrupa ülke vatandaşları kendi geleceklerinin temel dayanağını bilmek istediler. Okudular ve ona göre seçim yaptılar.

Anayasaya olan ihtiyaç, aslında çok temel olarak “ahlaki”/”etik” sebeplerle ilgilidir. Devletler, siyasetçiler veya temsil ettikleri “bireyler” için yapılan anayasaların temelinde “kurallar”/”sınırlar”ın ortaklaştırılması kaygısından başka bir şey olmasa gerekir.

İş hayatına özelliklede çalışma hayatına geldiğimizde de benzer “anayasalara”/”etik kodlara” ihtiyaç her geçen gün artmaktadır. “Etik kodlar”ın hazırlanması süreci kurumsallaşma yolunda çabaların önemli adımlarından biridir. Bugün kendisini ‘uluslar arası’ ve/veya ‘kurumsallaşmış’ diye tanıtan şirketlerin tamamına yakınında anayasalarının/etik kodların varlığı hemen fark edilebilinir.

Şirketlerde veya çalışma hayatında etik kodlara neden ihtiyaç duyulur ?

Aynen toplumsal hayatın temellerinde olduğu gibi, çalışmamızı ifa ettiğimiz yerlerde de temel bazı kuralların ve hakların olduğunu bilmek her çalışanın beklediği özelliklerin başında gelir. Çalışanlar için kuralları ve hakları tanımlanmış, sistemli şekilde uygulanan ve mümkünse de güncellenen şirketler daha çok tercih edilir hale gelmişlerdir. Dolayısıyla etik kodlar en tepede bir ”hukuki” olanı, “adil” olanı temsil eden bir niteliktir.

Bu hiçte önemsiz bir talep değildir. Çünkü çalışan için “işyeri” yaşamının başka bütün alanlarından daha etkin ve önemlidir. Çalışanlar sosyal/fiziksel yaşamlarının en uzun zaman dilimini işyerine ayırıyorlar. Sahip oldukları tüm zihinsel/fiziksel enerjinin de çok çok önemli bir kısmını “işleri” ve “işyerleri” için harcıyorlar. Böylesi yaşamsal önemi olan bir yerde, hak ve kuralların tanımlanmış ve sistemli şekilde uygulanmasını beklemek kadar doğal bir talep olmasa gerekir.

Türkiye’de iş hayatında kurumsallaşma konusunda henüz yolun çok başında olduğumuzdan söz konusu “anayasalar”/”etik kodlar”ın varlığı, uygulamaları henüz yeteri kadar yaygınlaşamamıştır. Genel toplumsal ilişkilerimizden yadigâr kimi kuralların yansıması da maalesef iyi sonuçlar vermemektedir. ”Patron şirketi” tanımlaması içerisinde değerlendirilmekte olan işletme ve işyerlerinin çoğu aynen sosyal hayattaki “ata-erkil”/”erkek-egemen” (paternal) ilişkilerin yansımasını temsil etmektedir. Aslolan bir kişinin/bir ailenin (çoğunlukla da patron ve akrabaları) ne istediği, neyi sevdiği neyi sevmediğidir. “Altını bulan, kuralı koyar” ilkesiyle hareket eden patron ve çevresi tüm işyerinin kurallarını tek taraflı belirleme hakkına sahip olduğunu düşünerek hareket etmektedir.

Etik kodlar bu nedenle, en başta bir ‘eşitliğin’ veya ‘adaletin’ sağlanmasını hedefler/hedeflemelidir. Çalışanlar içinde ilk anlamını “istismarı önleme aracı” olmasında bulur. İşe alınma, ücretlendirme, performans ölçümü/sistemi ve uygulaması, atama-nakil,

Uzun İK tecrübem sırasında gerçekleştirdiğim binlerce iş görüşmesi sırasında adayların değişik şekillerde sordukları soruların temeli “başvurduğum şirkette bir kurallar bütünü var mı ?” olmuştur.

Sözgelimi geçtiğimiz günlerde meşhur bir gıda markasının işverenleri sadece sendikaya üye oldular diye yüzlerce çalışanını işten atmıştır. Aynı işverenler, gazetelere de ilanlar vererek ‘biz mutluyduk’!, başı bozukluk ettiler’ !, ‘kimse bizim huzurumuzu bozmasın !’ vb. ifadeleri de utanmadan yazdılar.

rotasyon ve işten ayrılma/çıkarılma gibi temel, can alıcı alanların hepsi etik kodların veya yazılı kuralların varlığı ile doğrudan ilişkilidir.

Elbette her bir şirketin/işyerinin kendine has özellikleri olacaktır. Elbette tüm şirketlerin etik kodları ve/veya kuralları aynı olmayacaktır. Ama aslolan hazırlanan söz konusu kuralların işyerindeki tüm paydaşları dikkate alması ve ‘beraberliğin’ ürünü olmasıdır.

Daha evvel de bahsettiğimiz gibi Türkiye, “iş ahlakı” alanında pekte iyi bir üne sahip değildir. Genel kanı olarak 1980’lerden sonra söz konusu alanda önemli bozulmalar olmuştur. Cüneyt Ülsever bunu şöyle ifade ediyor;

“İş hayatında, son 20 yıldır önemli mesafeler kaydettik. Yepyeni iş alanlarında boy gösteren genç dimağlar, hem ülkenin yüz akı oldular hemde arkadan geleceklerin özenecekleri rollere soyundular. Türkiye’de, iş hayatına bu enerjiyi rahmetli Turgut Özal kazandırdı. Ancak, “oyunun kuralları” içinden, “ahlaklı olma erdemini” çıkaran da, maalesef kendisi oldu… Özal insanlara şu mesajı verdi: “Çok çabuk zengin olabilirsiniz !” Ekonominin yüzde 60’ının elinde tutan “devlet aygıtı” ile iyi münasebetler geliştirebilirseniz, o sizi ihya eder. Bu arada “ahlak” kavramının erozyona uğraması gerekiyordu. Ne gam !

Türkiye’de bir döneme damgasını vuran ve hala geniş bir alanda gözlemlenebilen rüşvet, yolsuzluk, usulsüzlük benzeri oluşumlar toplumumuzun tüm katmanlarını ve bireylerini etkilemektedir. Çağdaş, uygar ve gelişmiş bir ülkeye ve ekonomiye sahip olmak istiyorsak ‘ahlaklı’ olmaya, ‘etik’ davranmaya her zamankinden daha çok ihtiyacımız vardır.

Tuncay Özilhan, etik davranmanın, ahlaklı olmanın iş hayatı için önemini şu sözlerle anlatıyor;

“…Şirketleri ahlaklı davranmaya zorlayacak koşulların piyasa ve hukuk dışında bir alanda yaratılması gerekiyor. Bugün dünyaya baktığımızda, ekonomik mantık ve yasal çerçeve dışında kalan bir alanın da şirketleri ahlaklı davranmaya zorladığını görüyoruz. Sadece ekonomik karlılık düzeyini ön plana çıkaran ve ait oldukları topluma ve çevreye sorumluluklarını göz ardı eden şirketler, yerlerini giderek bütün bir toplum yararına faaliyet gösteren şirketlere bırakıyorlar. Geleceğin şirketleri; iş ahlakının ve ait oldukları toplumun çevre ve toplumsal değerlerinin bilincinde olmanın, şirketlerin imajı ve uzun vadeli

Dr. Cüneyt Ülsever , “21.Yüzyılda İnsan Yönetimi; Üretimin Temel Kaynağı İnsan Yeni Bir Bakış”, OM Yayınevi, İstanbul, 2002, s.64-65

performansları üzerindeki etkisinin farkındalar. Geçmişin sadece hissedarlarını düşünen şirket yapısı, tüm ilgili taraflara karşı sorumlu şirket yapısına dönüşüyor.”

Bugünün ve geleceğin şirketleri, tüm paydaşlarını dikkate almak zorundadırlar. Küreselleşmenin tüm dünya coğrafyasına yayılmış olduğu günümüzde, şirketler ve/veya kurumlar olarak var olabilmek ve varlığını sürdürebilmek içinde bu gereklidir. Gelişmiş ülkelerde son dönemlerde yaşanan büyük yolsuzluk, usulsüzlük ve iflaslar sonrası pek çok yeni yasal düzenleme yapılmıştır. Artık uluslar arası faaliyet gösterebilmek için ortak etik ve ticari kodların kullanılması zorunlu hale gelmiştir. Türkiye şirketlerinin ihracat yapmak, kendi mal ve hizmetlerini dış pazarlara sunabilmek için “kalite belgesi” istendiği günleri hatırlarsak gelecekte etik kodlar ile ilgili nelerle karşılaşabileceğimizi tahmin edebiliriz.

Aday olduğumuz siyasi üst-yapı Avrupa Birliği, nasıl Türkiye Cumhuriyeti’nin yasal yapısının düzeltilmesini isteyebiliyorsa, ticari hayatta faaliyet gösteren kurumlarında kimi talepleri karşılaması zorunlu olacaktır/olmalıdır. Bizler bu kural ve kodları onlar/birileri istedi diye değil ama kendi geleceğimiz için yaparsak daha hayırlı olur kanaatindeyim.

Tuncay Özilhan, “Yolsuzluk Ekonomisi ve İş Ahlakı”, içerisinde Figen Tahiroğlu(ed.) ”Düşünceden Sonuca İnsan Kaynakları”, Hayat Yayıncılık, İstanbul, Kasım 2003, s.384

İtalya’da Parmalat, Amerika’da Enron, Worldcom vb. iflaslarından sonra şirketlerin daha dürüst ve şeffaf olmaları için pek çok yasal düzenleme yapılmıştır. En ünlüsü de ABD’deki Sarbanes-Oxley yasasıdır.(2002)

*Bu yazı Nisan 2008 tarihinde Yenibiriş Dergisinde yayınlanmıştır

GERİ DÖN